Mescid-i Dırar
MESCİD-İ DIRAR
Dırar Mescidinin kurucularından beş münafık gelerek;
“Yâ Resulallah, kış gecesinde ve yağmurlu zamanlarda hasta ve hacet sahibi
olanların namaz kılmaları için bir mescit yaptık. Sel geldiği zaman vadi, Kubâ
Mescidi cemaatı ile aramıza engel oluyor. Namazımızı kendi mescidimizde, sel
çekilip gidince de onlarla birlikte kılacağız. Mescidimizde bize namaz
kıldırmanı arzu ediyoruz.” dediler.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) de; “Ben, şimdi sefere
çıkıyorum. Seferden dönersek ve Allahü teâlâ da dilerse, orada size namaz
kıldırırız” buyurdu.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) ilgili âyetler indikten sonra, Mâlik bin
Duhşüm ile Âsım bin Adiy’e, “Şu halkı zalim olan mescide
gidiniz. Onu yıkınız, yakınız” buyurdu. Onlar da gidip, binayı ateşe
verdiler.
Öncelikle bu hadisteki olayın ne olduğunu, neden ve nasıl gerçekleştiğini inceleyip
bazı dersler çıkaracağız.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Tebûk dönüşü yaptığı faaliyetlerden biri,
münafıkların Müslümanlara karşı bir komplo merkezi olarak inşa ettikleri
ve Mescid-i Dırar adıyla meşhur olan binayı
yıktırmasıdır.
Tebûk seferinin son hazırlıklarıyla meşgul olduğu sırada münafıklardan
bir grup Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelip yağmurlu ve soğuk gecelerde
yaşlı, hasta ve özürlü olanların namaz kılması için bir mescid inşa ettiklerini
söylediler ve kendilerine namaz kıldırarak burayı ibadete açmasını istediler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) sefere çıkmakta olduğunu belirtip dönüşte namaz
kıldırabileceğini ifade etti. Tebûk seferi dönüşü Rasûlullah, ordusuyla
Zûevan’da konakladığında bazı münafıklar gelerek onu mescidlerine götürüp namaz
kıldırmak istediler. Bu sırada bu sözde mescid ve onu
yapanların niyetleri hakkında ayetler nazil oldu. (Tevbe 107-110).
“Zarar vermek, küfrü (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha
önce Allah'a ve Resulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve:
"Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,)
Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir. [1]
“Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk
gününden takva temelli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer
işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır.
Allah arınanları sever.[2]
“Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi
hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla
birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulme
sapan bir topluluğa hidayet vermez.[3]
“Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir
şüphe olarak sürüp gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.”
Bu ayetlerde, mescidi inşa edenlerin yalancı oldukları beyan edilip
niyetlerinin müminlere zarar vermek, hakkı inkâr etmek ve müminlerin
arasını ayırmak olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca burası Mescid-i
Dırâr (zarar, tefrika ve nifak mescidi) diye tavsif edilerek
Hz. Peygamber’e (s.a.v.) burada asla namaza durmaması, buna karşılık takva
üzerine kurulmuş mescidde (Mescid-i Kubâ veya Mescid-i Nebevî) namaz
kılmasının daha uygun olacağı bildiriliyordu. Böylece burasının mescid adı
altında Müslümanlara karşı inşa edilmiş bir komplo ve fesat yuvası olduğu
ortaya çıkınca Hz. Peygamber (s.a.v.) iki sahabeyi görevlendirerek bu binayı
yıktırdı.
Ayetlerde yapılan mescidin münafıklar tarafından yapıldığı gün yüzüne çıktı
ve amacının fesat çıkarmak olduğu anlaşıldı. Hz.Peygamber (s.a.v.)'in durumu
anar anlamaz o yeri yıktırmasındaki neden ne olabilir. Öncelikle tabi ki hak
ve batılı karışmasına izin vermemek. Efendimiz (s.a.v.) bu
tepkisinin sebebi batılın gücüdür aslında. Bir
metaforla anlatmak gerekirse Hak kavramını bir bardaktaki temiz su gibi
düşünebiliriz. Batıl ise o suya karışacak bir damla çamurlu su. Karışırsa eğer
tüm bardaktaki suyu bulandıracak olan bir damla. Demek istiyoruz ki hakkın
içine karışacak küçücük batıl olan eylem bizi tamamen batıl bir yola
sürükleyebilir. Bu hassas noktada önceliklerimizden biri yaptığımız
işlere Allah’ın (c.c.) razı olmayacağı hiçbir şeyi karıştırmamaktır. Fesada,
fitneye engel olmaktır.
“Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi
hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup
onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah,
zulme sapan bir topluluğa hidayet vermez.”
ayetinden yola çıkarak kuracağımız binaların temellerinin ne üzere
kurulması gerektiğini de anlıyoruz: Allah korkusu ve hoşnutluğu.
Diğer amaçların, menfaatlerin üzerine kurulan binalar ise cehennem ateşi içine
yuvarlanmaktan ileriye gidemeyecektir.
Allah, O’nun korkusu ile ve O’nun hoşnutluğu üzerine
davranmayı, İslam dünyasına hizmet edecek binalar kurmayı nasip etsin.
Amin!
Yorumlar
Yorum Gönder