AKAİDE GİRİŞ ve İTİKADİ MEZHEPLER



AKAİDE GİRİŞ


  Sözlük anlamı olarak Akaid, düğümlemek anlamına gelen ‘akd’ kökünden türemiş olan akide kelimesinin çoğuludur. Aynı kökten türeyen itikat kelimesi ise; düğüm atmışcasına bağlanmak, bir şeye gönülden inanmak, o şeyi gönülden benimsemek anlamına gelir. O halde Akide gönülden bağlanılan şey demektir. 

  Terim olarak Akide: İslâm Dini’nde inanılması ve reddedilmesi gerekli olan esaslara denir. Bu esaslardan bahseden ilme de Akaid ilmi denir. 

  Efendimiz (s.a.v.) döneminde bir problem karşında Müslümanlar Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iletirlerdi ve o da gelen meseleleri çözümlüyor, karara bağlıyordu. Efendimiz (s.a.v.)’in ahirete irtihali ile birlikte Ashap, Asr-ı Saadetteki saf ve berrak İslam anlayışlarını korudular. Fakat zamanla genişleyen coğrafya ve İslam’a yeri giren toplumlarla farklı itikat ve fıkıh problemleri türemeye başladı. İtikadı problemlerin çoğalması da Akaid’in bir ilim dalı olarak çıkmasını zorunlu kıldı.

  Akaid’in konusu İslâm’da inanılması ve reddedilmesi gereken esaslardır. İslâm akidesini oluşturan konular, Kur’ân-ı Kerim’de ve mütevâtir hadislerde farklı yorumlara gerek bırakmayacak şekilde açık ve kesin olarak yer alan hükümlerdir. Mesela, Allah’ın varlığı ve birliği, melekler, kitaplar, peygamberler, ahiret, küfür, şirk, münafıklık vs. ile ilgili, Kuran’da anlamı açık ve kesin hüküm ifade eden ayetler akaid ilminin konusudur. Bizler Akaid ile birlikte ibadeti değil, inancı; yani ameli değil, imanı esas alan İslam hüküm ve kaidelerini inceleyeceğiz.

  Gerek erkek olsun ve gerekse kadın olsun Müslüman olan herkesin itikat ilmini bilmesi ve öğrenmesi farzdır. Mukallidin yani itikat hükümlerinde hiçbir şüphe ve tereddüde yer vermeden başkasını taklit edenlerin imanı sahih olur. Ancak mukallidin delillere ulaşma, onları öğrenme imkânına sahip olması halinde mukallit olarak kalması kendisini günahkâr yapar.






İTİKADİ MEZHEPLER

  Rasulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde Yahudilerin 71, Hristiyanların 72 ve Müslümanların 73 fırkaya ayrılacağını ve bunlardan sadece birinin kurtulacağını, diğerlerinin ateşte olacağını haber vermişlerdir. Kurtuluşa erenlerin kimler olacağı sorulunca da, “Benim ve ashabımın yolunu izleyenler.”[1] Diye cevap vermiştir.
İtikadi mezhepler öncelikle Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bid’at olmak üzere ikiye ayrılır.

·         Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat: Rasulullah (s.a.v.)’in ve sahabenin yolunu izleyen, onları örnek alan, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetini rehber kabul eden ve Ümmet-i Muhammedin çoğunluğunu temsil eden gruptur. Müslümanların %90’ı bu gruptandır. Ehl-i Sünnet için “Ehl-i Hak” ve “Fırka-i Naciye” (kurtuluşa erenler) tabirleri de kullanılmıştır.

·           Ehl-i Bidat: Efendimiz (s.a.v.)’in ve sahabelerinin yolundan ayrılan, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e muhalefet eden mezheplere denir. Ehl-i Bid’at’ın bir kısmı taşıdıkları inançlar sebebiyle kâfirdirler: Bâtıniler, Dürzîler, Yezidiler… Bazıları ise sünnete aykırı görüşleri olmasına rağmen Ehl-i Kıble sayılırlar. Bu görüşler onları kâfir yapmaz: Mutezile, Şia…

İtikadda Ehl-i Sünnet Mezhepleri
  Hicri 2. Yılda çıkan Bid’at ehli mezheplerin akılcılığı ön plana çıkararak yaydıkları fitnelere ve itikadi sapmalara karşı Selef’in metoduyla verilen cevapların yetersiz kalması ile ayet ve hadislerin yanında akli açıklamaların yapılması doğmuştur. Bu ihtiyaç neticesinde Ehl-i Sünnet itikadının iki mezhebi ortaya çıkmıştır: Maturidilik ve Eş’arilik.

  1.      Maturidi Mezhebi: Bu mezhebin esasını İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretlerinin “el-Fıkhu’l-Ekber” isimli eseri teşkil eder. Kurucusu Ebu Mansur Muhammed el-Maturidi’dir. İmam Maturidi fıkıhta Hanefi Mezhebine bağlıdır.
İmam Maturidi 238 (852) yılında Semerkand’ın Maturid köyünde doğmuş ve 333 (944) yılında Semerkand’da vefat etmiştir. (Allah ondan razı olsun.)

  2.      Eş’ari Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu Ebu’l-Hasan Ali b.İsmail el-Eş’ari’dir. 260 (873) yılında Basra’da doğmuştur. Kırk yaşına kadar Mu’tezile mezhebine bağlı kalmış, bu yaşlarda rüyasında Efendimiz (s.a.v.)’i görmüş ve yanlış yolda olduğunu düşünerek hocası Ebu Ali el-Cübbai’yi sorularıyla sıkıştırıp Mu’tezile’den ayrılmış, Ehl-i Sünnet’in savunucusu olmuştur. Fıkıhta Şafii Mezhebine bağlıdır.
İmam Eş’ari 324 (936) yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. (Allah ondan razı olsun.)

KAYNAKÇA







[1] Ebu Davud, Sünen, 1; İbni Mace, Fiten, 17

Yorumlar

Popüler Yayınlar