ORUÇ
Orucun Arapça'daki karşılığı "savm"
kelimesi olup, bu kelime "bir şeyden uzak durmak, kişinin kendisini
tutması ve engellemesi" manalarına gelmektedir. Terim olarak ise,
"tan yerinin ağarmasından güneş batma vaktine kadar, bir gaye uğruna
bilinçli bir şekilde yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durup nefsi
dizginlemek" demektir.
"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç, size de
yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız."
(Bakara,183)
Orucun farz oluşunu hepimiz biliyoruz. Fazla
değinmeye gerek yok. Fakat asıl hikmeti şudur: Allah'ın emrine boyun eğmekle
kulluk zevkini tatmak; ruhu, riya eselerinden temizleyerek kuvvet ve ihlası
artırmak ve kendini bizzat Allah'ın korunmasına teslim etmek için nefis ile
cihad etmektir.
Peygamber Efendimiz, Abdullah Ebu
Evfa'dan rivayetle buyuruyor ki: "Oruç
tutanın uykusu ibadettir. Susması tesbih sevabı kazandırır. Duası makbuldür.
Ameli de kat kat sevaplandırılır."
(Kenzu’l-Ummal;
-Beyhakî’den- h. No: 23562; -Deylemî’den- h. No: 23631)
"Ademoğlunun her ameli katlanır. Yalnız oruç müstesna. Çünkü onun
mükafatını Allah verecektir. Oruçlu iken iki ferah vardır: Birincisi iftar
zamanının sevinci, diğeri Rabbine ulaştığı zamanki sevinçtir."
(Müslim)
Rasulullah, iftarda acele eder ve yakınlarını da acele etmeye
teşvik ederdi. Sahura mutlaka kalkardı. Fakat iftarın aksine sahur yemeğini geç
saatlere bırakırdı. İftarını hurma bulamazsa su ile açardı. Efendimiz, akşam
namazından önce iftar ederdi. Orucunu açarken, "Allah'ım! Senin rızan için
oruç tuttum. Rızkınla orucumu açtım. Oruçlarımızı kabul et. Şüphesiz sen her
şeyi işitir ve bilirsin." derdi.
(Ebu Davud)
Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre,
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Her pazartesi ve perşembe
ameller arzolunur. Ben de oruçlu bulunduğum halde (o günlerde) amellerimin
arzolunmasını arzuluyorum."
- Hadiste ifadesini bulduğu üzere, bu iki günde günlük amellerin Cenab-ı Hakk'a arzolunduğu söz konusudur. O bakımdan mü'min kişinin ameli arzolunurken onun oruçlu bulunmasında büyük faydalar vardır.
Başka bir rivayette de Rasulullah'a(s.a.v.), pazartesi günü tutulan oruçları sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"Ben o gün dünyaya
geldim ve o gün peygamberlik verildi veya bana vahiy indirilmeye
başlandı." buyurmuşlardır.
(Müslim)
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
"Bir kimse başkalarına oruç tuttuğunu belli etmeden, ilan etmeden oruç tutarsa Allah o kimseye mükafat olarak cennetten başkasına razı olmaz."
Oruç anlamı ve önemi kavranarak tutulduğu vakit, bedenle beraber ruhu da arındırır. Diğer türlü sabahtan akşama kadar aç kalmış oluruz, hiçbir anlam ifade etmez. Peki orucu nasıl anlayacağız ve ihya edeceğiz? İbadetleri sıklaştırarak, Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim'i okuyup anlayarak, Zikrullahı dilimizden düşürmeyerek, aklı ve kalbi boş işlerden uzak tutup yalnızca Rabb ile meşgul tutarak... Bunlar yeter mi? Yetmez. Aynı zamanda oruçluyken kendimizi öfkeden, kibirden, gıybetten, hakaretten uzak tutmalıyız. Çünkü orucun bedenden çıkıp ruha ulaşması için nefsi hazlardan da arınmamız gerekmektedir.
fotoğraf: https://twitter.com/birphotos
"Bir kimse başkalarına oruç tuttuğunu belli etmeden, ilan etmeden oruç tutarsa Allah o kimseye mükafat olarak cennetten başkasına razı olmaz."
“Her kim, geçen Ramazandan borcu
varken, yeni Ramazana ulaşırsa, ondan (bu yeni) oruç kabul olunmaz. Kim de,
üzerinde Ramazan borcu olduğu halde -onu kaza etmediği sürece- tuttuğu nafile
oruçları da kabul olmaz."
(Ahmed b.
Hanbel, Müsned 2/352)
Hanefilerin dışındaki âlimlerin cumhuruna
göre, geçen Ramazandan borcu olduğu halde, yeni Ramazana ulaşan kimse, mevcut
Ramazan orucunu tuttuktan sonra, eskiden kalma orucunu kaza eder ve -ikinci
Ramazana kadar geciktirdiği için- kefaret/fidye de verir. Hanefilere göre, bu
geciktirme mazeretsiz olsun olmasın, kefaret/fidye vermez.
(bk. el-Bedai’-şamile-, 4/281; V.
Zuhaylî, 2/680)
Şafiilere göre kişinin tutmadığı kaza borcu
üzerinden kaç Ramazan geçerse -kaza ile birlikte- geçen yılların sayısı kadar
fidye vermesi gerekir.
(Nevevî,
el-Mecmu, 6/364; el-Minhac/es-Siracu’l-Vahhac, 144-145; Zuhaylî, a.g.e)
Şafiilere göre, farz oruç borcu olan kimsenin
nafile/sünnet oruç tutması mekruhtur. (a.g.e) Hanefilere göre ise, mekruh
değildir.
(el-Bedai’-şamile-,
4/281)
- İlgili Hadisi, oruç borcunu mazeretsiz olduğu halde tutmayanları kınamak ve kaza oruçları varsa bunları en kısa zamanda tutmaya teşvik olarak değerlendirmek uygun olur. Ayrıca böyle durumdakiler, yeni tutacakları oruçlarının sorumluğundan kurtulsalar ve sevaplarını alsalar bile, -üzerlerinde farz oruç borçları olduğu için- hiç oruç borcu olmayanlara göre daha az sevap alacağı şeklinde yorumlamak mümkündür.
Oruç anlamı ve önemi kavranarak tutulduğu vakit, bedenle beraber ruhu da arındırır. Diğer türlü sabahtan akşama kadar aç kalmış oluruz, hiçbir anlam ifade etmez. Peki orucu nasıl anlayacağız ve ihya edeceğiz? İbadetleri sıklaştırarak, Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim'i okuyup anlayarak, Zikrullahı dilimizden düşürmeyerek, aklı ve kalbi boş işlerden uzak tutup yalnızca Rabb ile meşgul tutarak... Bunlar yeter mi? Yetmez. Aynı zamanda oruçluyken kendimizi öfkeden, kibirden, gıybetten, hakaretten uzak tutmalıyız. Çünkü orucun bedenden çıkıp ruha ulaşması için nefsi hazlardan da arınmamız gerekmektedir.
fotoğraf: https://twitter.com/birphotos
Yorumlar
Yorum Gönder